3 Yaygın website hatası ve bunlardan kaçınmanın yolları
İnternette milyonlarca web sitesi vardır, ama bunların birçoğu size “eh” bir deneyim sunar. En büyük web siteleri bile bazen bu hataya düşebilirler. Elbette siz onlar gibi reklama ve marka gelişimine milyonlarca para harcamadığınız için, site deneyiminiz ne kadar kötü olursa olsun herkesin adınızı bilmesi gibi bir durum yok. Bu da sitenizin (dolayısıyla işinizin) adının duyulabilmesi için daha akıllı olmanız, onlardan daha iyi hizmet sağlamanız ve sitenizde bazı bilindik hatalardan kaçınmanız gerektiği anlamına geliyor. İşte en yaygın 3 web site hatası ve bunları kolayca önlemenin yolları:
1. MODASI GEÇMİŞ VE AŞIRI YAVAŞ
Birçok küçük işletme sahibi, “Eğer bozulmadıysa, tamir etme.” felsefesiyle hareket eder. Bu esnaf tavsiyesi bazı durumlarda yararlı olabilir, ancak web tasarımında bu geçerli değildir. Rekabet edebilmek için bir sitenin düzenli olarak güncellenmeye ve bakıma ihtiyacı vardır. Bu, sitenin kullanıcı deneyiminin (UX) tasarım ilkelerine müthiş derecede uyması gerektiği anlamına gelmez. Fakat kullanılabilirliği ve SEO artışını en üst düzeye çıkarabilmek için site gezinme, düzen ve tasarım konusunda her zaman en iyi uygulamalar izlenmelidir.
Teknoloji geliştikçe, bir web sitesinin perde arkasındaki şeyler değişir. Eski formatlar gözden düşebilir (yerini HTML5’e bırakan Flash gibi) ve sitenizin bu eski öğeleri, daha yeni tarayıcılarda bozuk görünebilir. Daha da kötüsü sitenizi yavaşlatabilir, gezinmeyi zorlaştırabilir veya kullanıcıların UX’in önemli bölümlerini görmesini engelleyebilir. Ayrıca arama motorları, sık olmayan güncellemelerin arama yapan kişiyle alakası olmayan, güncelliğini yitirmiş bilgilerle eşleştiğini varsayar. Bu yüzden yavaş ve seyrek güncellenen web siteleri de arama sonuçlarında daha düşük sırada yer alır.
Peki bu sorunlar nasıl önlenir?
Sitenizi düzenli olarak güncelleyin. Sitenizde bir blog açın ve böylece yeni içeriklerin sürekli olarak akışını sağlayın. Modern çağa ayak uydurabilmek için sitenizin genel görünümünü ve temasını birkaç yılda bir güncelleyin. Koyduğunuz görsellerin modern, daha yüksek çözünürlüklü cihazlar ve monitörler için yeterince geniş olduğundan emin olun (Küçük resimler, sitenin eski olduğunu hemen açığa vurur). Google’a göre en iyi uygulamaların neler olduğuna dair ayrıntılı bir kılavuz için Arama Motoru Optimizasyonu Başlangıç Kılavuzu’na bakın.
Unutmayın ki bu kurallar teknoloji geliştikçe sürekli olarak değişir, bu yüzden sık sık kontrol ettiğinizden emin olun.
2. MOBİL CİHAZLARA UYGUN DEĞİL
Eski sitelerden bahsetmişken… Masaüstü veya laptoplarda harika görünen ama mobil cihazlarda iyi dönüşüm sağlayamayan bir site yapmaktan kaçının. Modern mobil cihazlar, mobil için optimize edilmemiş sitelerde içerik gösterme konusunda öncekilerden daha iyi olsalar da hala oldukça elverişsizlerdir. İçerik ekranın kenarlarından fırlayabilir, okunamayacak kadar küçülür veya işlevsellik sınırlanabilir (örneğin menülerin yalnızca üzerine fare gelince açılması gibi).
StatCounter’a göre mobil cihaz aracılığıyla interneti kullanan kişi sayısı, artık masaüstü kullanıcı sayısını geçti ve hızlı bir şekilde artmaya devam ediyor. Yani siteniz mobil uyumlu değilse, potansiyel kitlenizin yarısından fazlasını ziyaret etmekten vazgeçiriyor olabilirsiniz.
Düzeltmenin yolu ise oldukça basit: Sitenizi optimize edin. Önceden bu, siteniz mobil web tarayıcısı algıladığında kullanıcıların yönlendirileceği ayrı bir sayfa oluşturmak anlamına geliyordu. Ancak modern site oluşturma teknolojileri, site düzenini otomatik olarak mobil cihazlara uyacak şekilde değiştirmenize olanak tanır.
3. YARARSIZ YA DA ANLAMASI ZOR İÇERİK
Hiç çevrimiçi bir şey arayıp, umut verici bir şey bulduktan sonra yazarın ne söylediğini anlayamadığınız oldu mu? Belki teknik terimleri fazla kullandılar, belki de gramerleri kötüydü ya da argo vardı. Daha da kötüsü: Belirli bir şeyi aramak için bir siteyi ziyaret ettiniz ama sitede o şeye dair hiçbir içerik yoktu. Bunları çoğumuz yaşamışızdır. Yani birinin geri butonuna basıp daha yararlı başka bir site aramasını gayet iyi anlayabiliyorsunuz.
Bir anlığına kendi endüstriniz hakkında hiçbir şey bilmediğinizi hayal edin. Sizinki gibi bir siteye sizi ne getirebilir? Siteniz ziyaretçi için hangi problemi çözüyor?
Hem sorunu tanımlayan, hem de bu sorunun sitenizde listelenen ürün veya hizmeti kullanarak nasıl çözüleceğini açıklayan bilgiler sağlıyor mu? Yoksa direkt sonuca atlayarak, hiçbir bilgi vermeden satın almalarını mı sağlamaya çalışıyorsunuz? İçeriğinizi bir aceminin anlayabileceği düzeyde yazdınız mı? Yoksa sadece birtakım teknik terimlerle mi doldurdunuz?
Bloglar bu noktada da yararlıdır. Web’de arama yapan kullanıcıların ürün veya hizmete olduğu kadar cevaplara da ihtiyacı vardır. Sadece, dünyanın en iyi widget’larının sizde olduğunu söylemeniz onlar için hiçbir şey ifade etmez. Widget’ın ne işe yaradığını, sizin widgetlarınızı diğerlerinden daha iyi yapanın ne olduğunu da açıklayabilmeniz gerekir. Bir blog tüm bu bilgileri sağlayabilir, kitlenizin sizi hem otorite hem de güvenilir bir danışman olarak görmesine yardımcı olarak daha fazla potansiyel müşteri çekmenizi sağlar.
Video ve interaktif içerikler, sitenizin kullanıcı deneyimini iyileştirmek için harika araçlar olabilir. Tabii onları yararlı ve kısa tuttuğunuz sürece. 20 saniyelik bir yardım için kimse 10 dakikalık bir video izlemek istemez.
DAHA FAZLASI İÇİN
Bu yaygın web sitesi hatalarını nasıl önleyebileceğinize ve sitenizi nasıl daha iyi hale getirebileceğinize dair daha fazla içerik için tıklayınız yada IHS hosting paketlerini satın alarak anında web sitenizi oluşturabilir ve yayına alabilirsiniz.